Osmanlı’dan günümüze kadar bir alışkanlığımız olan, özellikle misafir ağırlarken kullandığımız kolonya şu anda dünya çapında çok ilgi çekiyor. Dünyayı saran koronavirüs salgını nedeniyle tüm ülkeler dezenfektanlara yönelirken bizim virüse karşı etkili bir silahımız daha vardı, kolonya. Şuan dünya üzerinde çok dikkat çekerken BBC yazarlarında Jenna Scatena, BBC’nin resmi internet sitesi üzerinde ” Türkiye’nin benzersiz el dezenfektan yöntemi” başlığıyla bir yazı paylaştı.
Scatena, yazısında kolonyanın güzel kokulu bir dezenfektan aracı olması, dünya üzerinde sadece Türkiye’de kullanılıyor olması gibi bir çok ayrıntıya yer verdi. Yazıya buradan ulaşabilirsiniz.,http://www.bbc.com/travel/story/20200407-turkeys-unique-hand-sanitiser .
Efsanebilgi.com olarak bizde sizinle beraber bu makalede kolonyanın tarihine bir göz gezdilerim.
KOLONYANIN İCADI
Her ne kadar kullanımı biz Türkler tarafından yaygın olsa da, kolonyanın icadını bir Türk yapmamıştır. İlk kez 1709 yılında İtalyan Giovanni Paolo Feminis tarafından Köln’de üretilmiştir.
Cilde sürüldükten sonra içerisinde bulunan alkolün hızla buharlaşması ve bu sırada buharlaşan alkol moleküllerinin çevrelerinden ısı çekmesi nedeniyle kullanan kişiye bir serinlik verir ve genelde ferahlamak için kullanılır. Bunun dışında keskin kokusu sebebi ile ayıltıcı özelliği vardır.
Kolonya, etil alkol, su ve limon, çiçek veya tütün esansı gibi hoş koku veren maddelerin karışımından oluşan bir tür parfüm olarak kabul edilir. İçerdiği alkol oranı genellikle derece ile belirtilir (örneğin, içki alkol miktarı hesaplamada kullanılan hacimce alkol kuralına göre 70 derece (%40), 80 derece (%45) gibi).
Kolonyanın keşfiyle ilgili bir diğer efsanede şu şekilde:
İlk defa bir keşiş tarafından Macaristan Kraliçesi Elizabeth için üretilmiş olan koku, kolonyanın atasıdır.O dönemde kolanyanın adı Macar Suyu olarak anılırdı. Floransa’daki Santa Maria Manastırı rahibelerinin aqua reginea adıyla 14. yüzyıldan itibaren üretmekte oldukları bu koku bir teoriye göre 17. yüzyılda bir gezgin olarak Floransa’da bulunan İtalyan parfümcü Giovanni Paolo Feminis’in ilgisini çekmiş ve baş rahibeden formülünü öğrenmiştir. Köln’de yaşayan Feminis, Floransa’dan döndüğünde bu kokunun içine bergamot, limon ve portakal esansı katarak bugün kolonya denilen kokuyu geliştirdi; önce ”Eau Admirable” (Hayranlık verici su), daha sonra da “Eau de Cologne” (Köln Suyu, Almanca “Kölnisch Wasser”) olarak pazarlamaya başladı.
Artan talep üzerine Feminis’nin yardıma çağırdığı Giovanni Maria Farina adlı bir başka İtalyan parfümcü 1709’da Köln’de kurduğu fabrikada üretime devam etti.Köln Tıp Fakültesi’nin bu kokuyu tıbbi ürün olarak onaylamasının ardından kolonya Avrupa’da yaygınlaştı.
Kolonya ilk geliştirildiği yıllarda tıbbi amaçla kullanılıyordu. O günlerdeki formülüyle biberiye, portakal çiçeği, bergamot ile limondan oluşan ve ferahlatıcı özelliği yüzünden rağbet gören karışım, sindirim sistemi rahatsızlıklarında şeker üzerine damlatılarak alınıyor ya da şaraba karıştırılarak içiliyordu. Antiseptik özelliğinden ötürü ağız çalkalamada, yara temizliğinde kullanılıyor, kas ve eklem ağrıları için harika bir friksiyon solüsyonu oluyordu.
Uzun yıllar tedavi edici özelliğinden yararlanılan bu sıvı, tuvalet amacıyla kullanılmaya başlandıktan sonra bir devrim yüzyılı olan 18. yüzyılda adeta bir çığır açtı. Sınıf savaşının en keskin biçimde yaşandığı yıllarda yükselen burjuvazi karşısında, ağır ve pahalı parfümlerle özdeşleşen aristokrasi yenik düşünce, ağır kokuların da itibarı azalmıştı. Kolonya gibi hafif ve ferahlatıcı kokular sadeliğin, saflığın simgesi haline geldi ve burjuvazinin gözdesi oldu.
Köln’de 1799’da üretilmeye başlanan “4711” adlı kolonya markası, üretimi günümüzde de devam eden en eski kolonya markasıdır.
Bizimse kolonyayla tanışmamız ilk olarak II. Abdülhamid devrinin ilk yıllarında kolonyanın Osmanlı topraklarına ithal edilmeye başlamasıyla olmuştur. 1882’de ise yerli üretime geçilmesinden sonra ülkede konuk ağırlama ritüelinin ilk adımı olan gül suyu ikramının yerini kolonya ikramı almıştır.